İmam-ı Nablusi

İmam Nablusi’ nin Hayatı

İslami rüya alimlerinden olan İmam-ı Nablusi hz günümüzde halen bulunmakta olan bir çok eserlerinde de rüya ilmini anlatmış ve rüyaların da hayatımızda gerçeklik payı olduğunu dile getiren eserler bırakan büyük zatlardan birisidir. Bu sayfamızda İmam-ı Nablusi nin hayatını anlatıcaz bu yazımızı ihyaruyatabirleri sitesinden alıp derleyip bilginize sunulmuştur.Meşhur Osmanlı âlimi ve kerâmetler sâhibi velî. İsmi, Abdülganî bin İsmâil bin Abdülganî en-Nablüsî ed-Dımeşkî’dir. 1640 (H.1050) senesinde Şam’da doğdu. 1731 (H.1143) senesinde Şam’da vefât etti. Kabri Şamda’dır.Abdülganî Nablüsî’nin annesi ona hâmile iken, babası İsmâil binAbdülganî İstanbul’a gitmişti. O zaman, Şam’da bulunan evliyâdan Şeyh Mahmûd adında bir zât, İsmâil bin Abdülganî’nin hanımına bir dirhem gümüş hediye gönderip, bir erkek çocuğu olacağını müjdeledi ve; “Bu çocuğun ismini Abdülganî koysun. Çünkü o, Allahu tealanın ihsanına ve iltifatına kavuşacaktır.” diye haber verdi.Şeyh Mahmud, bu çocuğun doğumundan önce vefat etti. Doğduktan sonra, ona bu zâtın söylediği isim kondu. Babası, küçük yaşta iken ona Kur’ân-ı kerîmi okutup öğretti. 1652 senesinde babası vefât etti. On iki yaşında yetim kaldı. İlim tahsîline ara vermedi. Fıkıh ve usûl-i fıkıh ilimlerini; Hanefî âlimi Şeyh Ahmed-i Ka’îden; nahiv, meânî, beyân ve sarf ilimlerini, Şam’da Şeyh Mahmud-i Kürdî’den; hadîs ve ona âit ıstılahları, Hanbelî mezhebi alimlerindenAbdülbâki’den; tefsîr ve nahvi, Şeyh Mahmûd-ı Mehâsinî’den okudu. Bütün bu hocaları, ona icazet (diploma) verdiler.Ayrıca Necmüddîn-i Gazzî’nin dersine de devâm edip, ondan da icazet aldı.Bunlardan başka, Şeyh Muhammed bin Ahmed el-Üstüvanî, Şeyh İbrahim bin Mensru el-Fettâl, Şeyh Abdülkadir bin Mustafa es-Safîrî, Şam’da Nakîb-ül-eşrâf Seyyid Muhammed bin Kemâleddîn el-Hüseynî el-Hasenî bin Hamza, Şeyh Muhammed el-Aysâvî, Hüseyin bin İskender er-Rumî, Şerh-ut-Tenvîr kitabının müellifi Şeyh Kemâleddîn-i Arabî ve Muhammed bin Berekât el-Kevâfî gibi pek çok âlimden ders alıp, ilim tahsîl etti. Mısır’da Şeyh Ali Şebramelisî de ona icazet vermişti.Tasavvufta, Kadiriyye yolunu Seyyid Abdürrezzâk el-Hamevî el-Geylânî’den, Nakşibendiyye yolunu da, Şeyh Ahmed-i Yekdest hazretlerinin halîfesi olan Şeyh Saîd el-Belhî’den tâlîm eyledi. Bu iki yolun feyz ve mârifetlerine kavuştu. Evliyâlıkta yüksek derecelere erişti.Resûlullah efendimizi sallallahü aleyhi ve sellem medheden, öven çok güzel bir şiir yazdığında, bâzıları bu şiirin kendisinin olmadığını iddiâ edip, ona şerh yazmasını teklif ettiler. O da bu teklifi kabûl edip, bir ay içinde bu şiirine bir cild hâlinde çok güzel şerh yazdı. Bundan başka bir şiir daha yazdı. Böyle olan meşgûliyeti bir müddet devâm etti.Abdülganî Nablüsî hazretleri sabahleyin erkenden Câmi-i Emevî’ye gidip, çeşitli dersler okutur ve ikindiden sonra da Câmi-i Sağîr’de devâm ederdi. Sonra da,İmâm-ı Nevevî’nin, Hadîs-i Erba’în, Ezkâr ve başka eserleri okuturdu. Sonradan bu hâlini terk ederek yedi sene müddetle, Şam’daki Emeviyye Câmii yakınında bulunan evinden dışarı çıkmadı. Evinde, Muhyiddîn-i Arabî’nin ve Afifüddîn-i Tilmsânî’nin tasavvufla ilgili eserlerini tetkîk ve mütâlaa etti. Bu yüksek zâtların feyz ve bereketlerine kavuştu.Devamlı ibâdet ve istiğfâr ile meşgûl olunca, kendisini yüksek haller kapladı.Şaşılacak haller içinde kaldı.Zâhirî ve bâtınî ilimlerde çok yükseldi.Rabbinin ihsânları, yağmur gibi üzerine saçıldı.Kalb gözü açıldı, Şamlılardan onun bu hâlini çekemeyenler, aleyhinde uygunsuz sözler söylemeye başlayınca, tekrar ortaya çıkıp, kendisine mürâcaat edenlere kapısını açtı. Yeniden ilim öğretmeye, vâz ve nasîhata, insanlara hak yolu anlatmaya başladı. İkbâli ve şöhreti o kadar yükseldi ki, evi, feyz ve bereketlerine kavuşmak isteyenlerle dolup taştı. Uzaktan ve yakından, bölük bölük insanlar ona geldiler. Herkes ondan ilim öğrenmeye ve makbûl olan duâsından istifâde etmeye çalışıyordu. İlim talebeleri ve tasavvuf yolcuları, onun evini sığınak yapmışlardı.Abdülganî Nablüsî, 1664 senesinde İstanbul’a gelip, bir müddet burada kaldı ve ders okuttu. 25 yaşlarında iken Bağdât’a gittiği ve orada da kaldığı kaynaklarda zikredilmektedir. Daha bu yaşlarında, tasavvufta yüksek derecelere kavuşması, onu çok meşhûr etti. Zamânının meşhûr evliyâsını tanımak ve sohbetlerinde bulunmak, bir de önceki evliyânın kabirleri ile mukaddes makamları bulup ziyâret etmek niyeti üzerine birçok yerlere gidip, bilhassa kendi memleketi dâhilinde seyahatler yaptı. 1688 senesinde Bikâ’ya, bir sene sonra Lübnan’a, Kudüs’e ve Halîlurrahmân’a, 1693 senesinde Mısır’a, 1696’da Hicaz ve 1700 senesinde Trablus’a gitti. 1702 senesinde yeniden Şam’a gelerek, eski yeri olan Sâlihiyye’ye yerleşti. Bu ziyaretlerini ve seyahatlerini kitap halinde yazdı.Nablusi, 1707 senesinde, Şam’daki Selimiye Cami-i şerifinde, Şeyh-i Ekber Muhyiddin-i Arabi hazretlerinin mezarı yanında,Beydavî Tefsiri’ni okutmaya başlamıştı. O, kendisini güzel ahlâk, beğenilen sıfatlar ve huylar ile süslemişti. Herkese iyilik etmek için elinden geleni yapardı. Torunlarından Kemalüddîn Muhammed el-Gazzi el-Amiri, tercüme-i halini anlatan müstakil bir kitap yazmıştır.Ömrü ilim öğrenmek, öğretmek, kitap yazmak, irşad, doğru yolu göstermek ve ibadetle geçmiştir. 1143 senesinin Şâban ayının on altısında Cumartesi günü ikindi vakti vefât etti. Cenazesindeki cemaat otuz bin kişiden fazlaydı.Dedelerinden Şeyh Ebu Ömer, İbn-i Kudame hazretlerinin Salihiyye’de yaptırdığı Medrese-i Ömeriyye yanındaki kütüphanede bir kabir kazılıp oraya defnedildi.Daha sonra burası torunu Şeyh Mustafa tarafından türbe haline getirildi.Yusuf-i Nebhanî Camiu Keramât-il-Evliya adındaki eserinde diyor ki: “Abdülganî Nablüsî hazretleri, Hanefî mezhebi alimlerinin büyüklerinden, marifet sahibi evliyanın meşhurlarındandır. Hârika ve kerâmetler sâhibidir. Sayılamayacak kadar çok kitap yazması en büyük kerâmetidir. Eserlerinin hepsi de güzeldir.”Abdülganî Nablüsî hazretleri İslâm âleminde en çok kitap yazanlardandır.Kitaplarından yüz seksenden ziyadesinin ismi, Kamûs-ül-A’lam’ın dördüncü cildinin 3081-3083’üncü sahifelerinde, Silk-üd-Dürer, Câmiu Kerâmât, Esmâ-ül- Müellifîn ve Îzâh-ul-Meknûn kitaplarında yazılıdır.

 

Üye olmadan yorumunuzu ekleyebilirsiniz

Yapılan yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.